Yelkenli ile Yunan Adaları
GS'lı kardeşlerim ile unutulmaz bir Mavi Yolculuk…
Muhteşem tatilimiz, 22 Temmuz 2023 günü Kuşadasında Cihan, Apo ve sevgili eşleri ile buluşup feribot ile Samos adasına geçişimiz ile başlıyor. Samos limanında bizleri davet eden sevgili tekne sahipleri arkadaşlarımız Bade, Pala ve Niko bizi büyük bir neşe ve şampanyalar ile karşılıyor ve adeta seyahatimizin ne kadar keyifli geçeceğinin ilk sinyalini veriyorlar.
Her ne kadar “dakika bir gol bir” hesabı tekneye binerken arkadaşlarıma laf yetiştireceğim derken kafayı demire vurup, az biraz yarmış olsam da keyfimden hiçbir şey eksilmiyor.
Bildiğiniz “Bare Boat” yelkenlide şimdiden 8 kişi olduk bile ama grup daha tamamlanmadı ! Assolistler olarak Aydan ve Tunca Tüzün çifti teknemize Pazar günü teşrif ediyorlar ve sonuçta toplam 10 kişi oluyoruz. Okul yıllarında tıklım tıkış otobüslere alışık olarak, toplam 6 metre kare havuzda nasıl 10 kişi yaşayacağımızı, nasıl yatacağımızı; “Biz birlikte olalım yeter, her zaman her şeyin üstesinden geliriz diyerek” hiç dert etmiyoruz. Sonuç; fırtına dahil ben hep dışarda yatıyor, ilk geceden itibaren boğaz ağrısı çekiyorum :-) Ama iyi ki Uzo var.
Tam 7 günde 7 ada yapacağımız bu muhteşem mavi yolculukta neler yoktu neler…
Bir dakikalığına bile somurtmak sessiz kalmak yoktu.
Keyifsizlik yoktu.
Mutsuzluk yoktu.
Kahkahasız dakikamız yoktu.
Ayık olduğumuz akşam yoktu…
Peki ne vardı derseniz ?
Harika tekne sahiplerimiz vardı.
Bizleri davet eden, ağırlayan, elimizi sıcak sudan (yok zaten) soğuk suya sokturmayan sevgili Bade.
Muhteşem entertainment yeteneği ve özel kıyafet kreasyonu ile sevgili Pala.
Bize muhteşem bir rota hazırlayan ve her daim “safety first” diyen keyifli seyir sunan kaptan Niko.
Aslında teknenin çok ciddi şanzıman problemi yarattığını, tersaneye çekildiğini ve neredeyse tura çıkamayacak durumda olduğumuzu, yaşadıkları onca strese rağmen bize hiç hissettirmeyen bu müstesna insanlara binlerce teşekkürler.
Harika bir yatımız vardı.
Aslında max 6 kişi olması gerekirken mülteci teknesi gibi 10 kişiyi sıkıştırmalarına rağmen, bizlere Bavaria 56’yı kendi teknemiz gibi hissettirdiler.
Öyle ki, ben bir demire gittim, bir geri gelip halat ile ilgilendim, hatta elime kısa halatı verip kıçtan kara bağlamaya yollandım. “ulan ne atletik adamsın” geyikleri ve dolduruşlarını ancak şimdi idrak ediyorum :-)
Cihanın da tuvalet görevini üstlenmesi ve koşa koşa her seyir öncesi ve sonrası tuvaletlere koşması, tekneyi sahiplenmemizin bir başka göstergesiydi.
Yıldızların altında uykusuz gecelerimiz vardı.
Şafak 7, şafak 6 diye sayan arkadaşlar ile birlikte, bakalım bu gece en çok kim horlayacak yarışı eşliğinde harika uykusuz akşamlarımız oldu. Ama fırtınada yastığı rüzgara kaptırmamak pahasına hiç dönmeden yıldızları seyretmenin ve muhteşem “Hor hor” senfonisini dinlemenin keyfi paha biçilmez !
Bir de buna, “aman uyku makinalarının elektriği kesildi mi ? kesilmedi mi ?” endişesi ve her sabah Aydan ile Bade’nin “Bu sabah da yaşıyorlar mı ?” diye kontrolleri ve yaşadıkları hayal kırıklıkları… :-) Tabii bizlerde de dostluk göstergesi olarak “Tak tak… Yenge bir ihtiyacın var mı ?” diye ilgilenme beklentimizin ertelenmesinden doğan hüzün ! :-(
Bir gece jeneratörün arıza yapması sonucu Aydan’ın panikleyip otele gitme isteğinin de aslında “uyku” sebepli olmayıp, “başka ihtiyaçlardan” kaynaklandığını, elektrik varken de Kalimnos’da otele geçmelerinden anlamış olduk.
Ve her yeni güne “ geceler olmasa tekne gezisi harika” söylemleri ile başlamanın dayanılmaz hafifliği !…
Her türlü ilacımız vardı.
Doktor kontrolünde seyahat etmek demek ki böyle oluyormuş.
Sevgili Duygu ve Apo sağ olsunlar ellerinde ağzına kadar dolu poşetlerin içerisinde bizlere “Abime ne vereyim ?” tadında adeta ilaç kokteyli sundular.
Miden mi bulanıyor ? Bir yerin mi ağrıyor ? Uykusuz musun ? Mavi hapta var… şeklinde paralandılar.
Ama en popüleri ve tutulanı Zanax oldu. Müptelası olanlar olduğu gibi, yaptıklarını pek hoş krşılamayan eşler tarafından “Zanax yüzünden” şeklinde de yorumlar olmadı değil.
Bu arada Apo’nun nasıl olduysa ilaçları karıştırıp ! Gündüz Duyguya uyku ilacı verip, Duygunun yarım gün kafayı kaldıramamasına sebebiyet vermesine hiç birimiz anlam veremedik ! :-) Bir tek Aydan “Bir şey olmaz, bir şey olmaz doktorumuz" Apo’ya olan güvensizliği perçinleşti ve ben size dememiş miydim ? der gibi muzip bir tebessüm etti.
Harika deniz keyfimiz vardı.
“Mirim bu deniz maalesef Türkiyede artık kalmadı, Göceği de bitirdiler !” yorumları ile kendimizi mas mavi sulara bırakıyor, boğulmaya ramak kalacak kadar kah kahalar içerisinde deniz keyfi yaptık.
Alarga da olunca, teknenin sadece rüzgar ile bir sağa bir sola savrulduğundan sadece beklesek tekne bize geri gelecek iken sürekli bir tekneyi kaybetme ve yetişememe korkusu ile yüzme ve panik hali :-)
Tekneden balık atlama yarışmaları, fotoğrafları ve sürekli bir birimizi gaza getirme halleri. Tabii burada kaptanımız Niko’nun muhteşem “Jack Balık atlayışını” da hatırlamadan geçemeyeceğiz. Keşke ayaklarını da kaldırabilseydi :-)
Ama kızlarımızın muhteşem deniz performanslarına da değinmeden olmaz. Gerek ayakta muhteşem paddle yapışları, gerek ise kayadan sarkan salıncağa çıkışları. Ama salıncağa çıkartma pahasına bel ve omuz sakatlanması yaşayan sevgili eşlere ve bizlere sundukları bu unutulmaz destek sahneleri için de ayrıca alkış…
İçimizde her halde en çok deniz seven olarak, Serap’ın kaptan Niko’ya sürekli “Koy koy” demesi seyahatin unutulmaz repliklerindendi. Adeta her birimize ben niye “Kaptan” olamadım ki dedirtti. :-)
Harika yemeklerimiz ve içkilerimiz vardı.
Tekne de pek bir şey yemesek ve sürekli dışarda yemeği tercih etsek de, zaman zaman zor şarlarda hazırlanan sandviçler hayat kurtardı. Çünkü aksi taktirde Aydan’ın getirdiği yağsız, şekersiz, unsuz ve hatta hiç bi boksuz kekleri yiyip, ölmeyi tercih edebilirdik.
Aydan’ın tamamen iyi ve sağlıklı, glütensiz, laktozsuz beslenme ideali maalesef sadece 1 gün sürdü. İlk restoranda uzo eşliğinde kızartmaları, ekmekleri, börekleri götürmesi karşısında aslında getirilen keklerin sadece bizi keklemek için olduğunu anlamamıza yetti :-)
Ama, Dr. Aponun tamamen arı sokması veya olası acil bir durum için getirdiği enjektörleri kavun içine uzo koymak için kullanmasından dolayı da Aydan’a ayrıca bir şapka… Galatasarayımızın maçını seyrettikten sonra içtiğimiz ve yediğimiz uzolu kavun ve karpuzların tadı hala aklımda.
Yunan adaları tabii ki, cacıki, saganaki, kabak kızartmaları ile, ızgara kalamar, sardalyaları, midyeleri ve ahtapotları ile, bol sarımsaklı karides ve yunan salatası ile muhteşem bir lezzet. Bunun dışında yediğimiz yabani istiridye ve deniz kestanesi salatası da unutulmaz tatlardandı.
Her ne kadar deniz kestanesi salatasını isteyen Tunca’nın gelen salatayı, sadece salatanın sosu sanması da unutulmazlara eklenen şahane bir anı oldu.
“Öğlen yemeğinde güzel bir kadeh soğuk beyaz şarap içeriz değil mi ?” dedikten sonra neredeyse kişi başı 1 litre içtikten sonra sarhoş olup, deniz de sırt üstü sızmak ve alargada bekleyen tekneye gidebilmek için benim bot ile çekerek sarhoş taşımam :-)
Bu arada sevgili kaptanımız bizler için kendini feda edip teknede alargada beklerken deniz polisi tarafından uzaklaştırılması ve bize attığı mesaja hiç birimiz bakmayarak “Nerede ulan bu ibne kaptan ?” diye posta koymamız da şahaneydi.
Leros’ta o unutumaz yemeğin devamında gittiğimiz pasta hanede, kızların kendilerinden geçerek 100€ luk tatlı almaları, Aydan’ın baklava diye böreğe atlaması ve fiyatın aslında çok kabarık olmasa da Pala’nın yediği 3 (yazı ile üç) top dondurmadan kaynaklandığını iddia etmeleri takdire şayandı. Ama fiyatın pek önemi yoktu, zira ortak kasa ve kasiyer Apo zaten her sabah bizden 100 - 200 € para topluyor ve hiç hesap vermiyordu :-)
Bitmeyen eski anılarımız vardı.
Biz Galatasaraylılar bitmek bilmeksizin sürekli eski anıları konuşur, defalarca bir birimize anlatır ve ilk defa duyuyormuşuz gibi kah kahalar ile güleriz. Maalesef eşler de bundan mustaripler ama kibarlıklarından katlanıyorlar ve seslerini çıkarmıyorlar.
Ama eşler sayesinde de arkadaşlarımızın bilmediğimiz anılarını öğrenme şansına kavuştuk.
Öyle ki sevgili Apo’nun insan anatomisinde en çok göğüs bölgesine önem verip bir Dr. Olarak Duygu’da bunu dile getirdiğini öğrendik... Ve adam olacak doktor Anatomi bilgisinden belli olur dedik ve Apoyu alkışladık. :-)
Bir akşam yemeğinde eski anıları karıştırırken; eşlerin Kocalarının Opera sevgisine niye anlam veremediklerini, operaya atla mı gidip gitmediklerini sorgulamalarını, atın seyisinin erkek mi kadın mı olduğunu merak etmelerine bir türlü anlam veremedik. Bundan sonraki bu tip kültürel seyahatlerde eşlerden “Yengen Vizesi” alımı konuşulurken, Niko’nun eşlere verdiği tam bir kaptan güveni ile “yapmadı, yapmadı, yapamadı !...” cümlesi ne kadar ikna edici oldu bilemiyorum ama seyahatin en unutulmaz repliği olarak tarihe geçti. :-)
Arki – Patmos seyirimiz boyunca sevgili rehberimiz Tunca’dan ilk Hristiyanları ve St Paul’ün Kudüsten kaçıp önce Antakyaya sonra da Patmosa gçişini büyük bir dikkat ile dinledikten sonra. Patmos’ta kiliseye çıkmak için bindiğimiz taksicinin Ne St. Paul’ü ? Hiç duymadım ! demesi eski anıları unutturup, bizlere şahane bir anı sundu. Tabii seyahatin geri kalanında Tunca’nın “Yaaa… ben Türkiye rehberiyim, Yunanı hiç çalışmadım ki !...” diye kendini savunması, bu anının pekiştirilmesi dışında hiç işe yaramadı :-)
Sayısız mutlu çift fotoğraflarımız vardı.
İnstagram sağ olsun, her daim sayısız fotoğraf çekildi ve mutlu çiftler defalara ispat edildi :-)
Biz de sevgili Aşkitom Niko ile baş başa fotoğraflarımızı seyahat sonrası yalnız olarak devam edeceğimiz tatile sakladık.
Ama öyle bir fotoğraf var ki, teknenin erkeklerinin karada dahi deniz, yelken ve yelkenciler ile ilgili bitmeyen merak ve gözlemlerinin sevgili Serap tarafından kaydedilmesi. :-)
Sevgili Duygu ile birlikte aynı güne denk gelen harika bir Doğum günü kutlamamız oldu ve sevgili arkadaşlarımızın ayarladığı çok güzel bir restoranda birlikte hediyelerimizi aldık, mum üfledik, bu dostluğun hiç bozulmadan hayat boyu devam etmesini diledim ve mutluluktan uçarak meydanda keyifle twist yaptım… Benim için seyahatimizin en anlamlı, en keyifli ve en unutulmaz anıydı. Bir kez daha çok teşekkürler can dostlar..
Barbaros hayrettin de kimmiş ? Bizim kaptanların kaptanı Niko’muz vardı.
Tam 7 günde bize 7 ada gezdirdi.
Samos – Arki – Patmos – Lipsi – Laros - Kalimnos - Kos
Harika yelken seyiri ile tüm eşlere güven verdi ve bizlere unutulmaz bir mavi yolculuk sundu.
Ama son durakta, limanın Rolse Royce’u olan katamarana çakmasaydı iyidi :-)
Ertesi gün bu kazanın tamirini beklediğimizin çok altında atlatarak ve Niko ile aşağıda kamarada dans ederek kutladık ve unutulmaz anılarımıza bir tane daha ekledik.
Hep birlikte nice seyahatlere, unutulmaz anılara…
Benim için kişi, unutulmaz anılarının sayısı kadar zengindir.
Reha Keskin