Tayland

Eğlence, Kahkaha ve tabii ki Kültürel !

DİĞER FOTOĞRAFLAR

Tailand 2011...  117 Gezisi...

Eğlence, Fotoğraf, Kahkaha ve tabii ki Kültürel....

 

6 Mart 2011 günü keyifli ve de pek bi büzünüz klas uçak seyahatimizle Bangkok havaalanına vasıl olduk. Muhteşem bir zamanlama ile Myanmar’dan gelen arkadaşlarımız ile birleşerek Tailand için Voltranı oluşturmuş bulunduk.

Yıllar sonra gördüğümüz Erol Diil,  meşhur fotoğrafçımız ve rehberimiz Necip Yanmaz, öğrencileri Aydın Demir, Hakan Pala, bendeniz Reha Keskin, seyahatimizin Back Stage’inin fotoğraflanmasından sorumlu Tunca Tüzün ile 6 Galatasaray 117’li, Talat ve Serkan arkadaşlarımızla da birlikte Tailand’ı keşfetmek üzere seyahatimize başladık...

Erol kardeşimizle maalesef  sadece 1 gün beraber olmuş olsak da, tatlı Temel fıkra anlatımında Aydının kendisini delirtmesi üzerine “Be de senin ananın a... koyamayrum !...” deyişi ile yıllar geçse de Paris’in bir lazı asla değiştiremeyeceğini bize kanıtlamış oldu. Kendi olmasa da bu özdeyişi ile tüm seyahat boyunca sohbetlerimizde hep yer aldı.

Otelimize yerleşir, yerleşmez oda komşularımızı tanıma imkanına eriştik ve ilk sorgulamamız  Pala’nın da dediği gibi “ Burada herkes çok rahat diye bir şey yok değil mi ?! ...” oldu.

 

Masaj...

Bangkok’u gezmemiz tabii ki, yol yorgunluğunu atmak için hep beraber sıra sıra yan yana ayak ve tai masaj yaptırmamızla başladı... Pijamalar içerisinde rahatlarken, aklımız tabii ki daha değişik masajların nasıl olabileceği konusunda sorgulama içerisindeydi... Bunu da sırasıyla kuru, yağlı ve de köpüklü olmak üzere deneyerek test etme imkanına kavuştuk. Bu köpüklü kaydırak oyununda beli kayan arkadaşlarımız olduğu gibi, patlak deniz yatağında düşme korkusu ile heyecanlı dakikalar geçiren arkadaşlarımız da oldu.

Hatta bazen büyük odaları hep beraber kullanmak ve teladan yapılmış bone donlarımızı giymek zorunda kalarak, Tai halkına çok hoş manzaralar da sunduk.

Ama ne olursa olsun Tayland’da en keyifli şey masaj ve grubumuz her gün minimum iki saatini masaja atfederek mutlu oldu...

 

Tai Yemekleri...

Muhteşem Lobster ve tanesi 240 gr gelen karidesleri ile mükemmel deniz mahsülleri tatma imkanı bulduk... Ama bazı arkadaşlarımız tabağındaki güzelim balığı yarım bırakarak koşa koşa Macar salamının peşine gitti...

Yemekler biraz acılı ve baharatlı olsa da, sabahları keyifli geceyi acı acı hatırlatması bakımından çok güzeldi.

 

Lisan problemi...

Kimimizin kültürel farklılık diye yorumladığı, IQ’su çok düşük olan bu insanlar ile çok ciddi anlaşma zorlukları çektik. Restaurant’da 6 kişilik bir masaya 1 sandalye ilave ettirip, ilave bir servis verebilmek için hep bir ağızdan tek tek altıya kadar sayıp, 7 yi hep bir ağızdan bağırmak zorunda kaldık.

 

Hep birbirimizin yanında olmak ...

Tam bir Galatasaraylılık örneği göstererek her zaman birbirimizin yanında ve ayrılmaz bir “Grup” olmaya maksimum gayret gösterdik. Bunun için çabalarken, yanlış da anlaşıldık, Long Hair, White Hair, No Hair olarak adlandırılıp kötü adam ilan edildik. Zaman zaman sıkışacak yer bulamasak da, beraber olmaktan hep keyif aldık, “Böyle çok güzel...çok güzel...” diye naralar attık.  Bir dakika bile bir birimizi göremesek rahatsız olup, hiç düşünmeden “Eşek nerede ? ...“ diye sorguladık. Bu bazılarımızı rahatsız ettiyse de, onu kırmanın üzüntüsü içerisinde büyük bir şefkatle “ Ne olur devam et...” diye teşvik ettik, ama kalbi kırılan arkadaşımız “Ne yapacam yaaaa !...” diyerek bize durumunu gayet açık ve seçik bir şekilde ifade etti.

 

Gecenin bir vakti kapımız çaldığında, meraklı ve masumane bir şekilde, heyecanla “Ne oldu ?...” diye sorduk.

Ama yine de yanlış anlaşılmaktan kurtulamadık.

 

Bu tip gel gitlerimiz hep oldu.

Gruptan kopmak istemeyen arkadaşlarımız üzgün ve hafif buruk bir şekilde ayrılırken “Ben gidiyorum... Bir kez daha söylüyorum ben gidiyorum...” diye kendilerini ifade ettilerse de, her zaman arkadaşlarımızın kararlarına saygılı olup, başımızı öne eğerek sessiz kalmayı bildik.

 

Fotoğraf Gezilerimiz

Sevgili hocamız Niko’nun rehberliğinde müthiş fotoğraflar çektik.

“Sadece” bizim fotoğraf çekimlerimize, yerli bir tat katmak açısından sevgili Niko kendini feda ederek, otelimizin Barmaid’ini ayarlayarak bize fotomodellik yapması konusunda ikna etti... Ve unutulmaz kareler çekmemizi sağladı.

 

Tuz tarlaları, yüzen Pazar, sokak manzaraları, botanik park çekimleri derken; Kralın sarayı gibi tarihi mekanları da gezerek  kültürel turumuza katkıda bulunduk. Hatta öyle ki; tarihçesi, genel bilgilendirmesi ve fotoğraflanmasının yanı sıra hayal gücümüzün sınırlarını zorlayarak    “Peki.... Kral seninle ilişkiye girse....” diye çeşitli senaryolar da ürettik.

 

Filler ile gezimiz oldu, kimimiz fillerin durumuna üzülerek onları da sendikalaştırmak istedi; kimimiz de büyük bir heyecanla “Filin üstüne mi bineceğiz ? ...” diye sordu.

 

Gezilerimizin son durağında “inanılmaz  Tai Show”a katıldık.

Gelişimizi borazan çalarak duyurdular, sonunda da 5 metre uzaktan bizi muz ile vurarak uğurladılar...

 

İddialaştık ve Restleştik...

Birbirimizle okuldan kalma “sidik yarışımızı”, Tayland’da 45 yaş olgunluğu içerisinde daha keyifli ve daha sayısal karşılaştırmalar yapabilme keyfine çıkardık.

Bu yarışta iddialı arkadaşlarımız da olmadı değil, “5 OK, üstü yarı yarıya, 9’u siz ödersiniz...” gibi ciddi bahislerde de bulunduk.

 

Ucuzluk...

Taksi harcamalarının en pahalısının 5 TL, Masajların saatinin 15 TL, Muhteşem deniz mahsulleri yemeklerin porsiyonlarının 20 TL ve bizler için çok önemli bir yeri olan Jack Daniels içkinin dublesinin 5 TL olduğu yerde nasıl olup da, günde 300US Dolar  harcayabildiğimizi tüm seyahat boyunca anlayabilmiş değiliz !... Bazı arkadaşlarımız, bunu son hafta benim tura katılmama bağlamaktadırlar.

Ayrıca içkinin dublesinin 100 Baht olduğu barda, sadece 2 içki içerek nasıl olup da 2800 baht ödediğimizi de tam olarak kavrayamayıp, Lisede abandone ettiğimiz Matematik derslerimizi yad ettik...

 

Özlem...

İnsan gurbet ellerde olunca ister istemez, yurdunu, ailesini, çocuklarını, Galatasaraylı arkadaşlarını özlüyor.; keşke GS’lı arkadaşlarımız da burada olsaydı “Dibi düşerdi ibnelerin...” diye yad etmiyor değildik...

Her sabah “Çocuklarımı çok özledim...” diye başlayan özlem dolu tatlı sohbetlerimizin yerini; akşam saatlerinde “Eyvah karım arıyor...”, “Has siktir Annem !...” diye telefon sevinçlerimiz aldı.

 

Minibüs yolculuklarımızda ise, kahkahalarla dolu muhabbetlerimize “Reha sen anlat...” diye teşviklerde bulunduk. Yeri geldi Necip’in önemli anı ve deneyim paylaşımlarında kendisini adeta   Fetullah hocanın müritleri gibi dinleyerek kendimizden geçip huşu içerisinde yol aldık. Politika da tartıştık, ülkeyi kurtardık, siyasetçilerimizin seviyesi ve basiretsizliği konusunda eleştirilerde bulunduk ve hatta Baykal’ın kasetinde sekreterini, eşinin yanından alıp götürmesini ahlak kuralları içerisinde ciddi sorgulayarak      “Şerefsiz Baykal...” diyerek yerdik...

 

Seyehat güzel, gezip görmek güzel, fotoğraf çekmek güzel

Ama en güzeli...

Dostlar ile unutulmaz anlar paylaşmak güzel...

İyi ki varsınız.

Teşekkürler Galatasaray