Safari - Tanzanya

Doğada vahşi hayvanlar ile yan yana...

DİĞER FOTOĞRAFLAR

Ve Tanzanya’nın uçsuz bucaksız topraklarının dinginliğinde, muhteşem huzur !...

 

Biz fotoğraf turlarımızda genellikle insan portrelerini fotoğraflamaya özen gösteriyorduk ama bu sefer rotamız Tanzanya ve fotoğraf hedefimiz doğada vahşi hayvanlar.

Safari turunun nasıl olacağı hakkında hiç bir bilgimiz olmadığı gibi, hayvan fotoğraflamanın bizi ne kadar heyecanlandıracağı ve hatta ne kadar başarılı olabileceğimiz hakkında da ciddi şüphelerimiz vardı.

Vahşi doğada, sürekli hareket halinde olan hayvanları nasıl pozlayacağımız endişesi ile yola koyulduk.

Yolculuğumuz THY’nın direk uçuşu olan Klimanjaro’ya gidiş ile başlıyor.

Uçağımız full ama Safari’den çok tüm Avrupa’dan çeşitli dağcılar ile dolu. Zira Klimanjaro tırmanması en kolay dağlardan biri.

 

Tanzanya ile aynı saat diliminde olmamız adaptasyon açısından çok büyük avantaj.

Önemli bir hatırlatma, her ne kadar vize ülkeye girişte alınıyor olsa da, muhakkak buradaki konsolosluktan vizenizi alın, zira gece 01:00 de sadece tek memurun çalıştığı ve barakadan hallice bir havaalanında saatlerce beklemekten kurtulmuş olursunuz.

Biz Klimanjaro dağını, dönüşte görmek üzere arkamızda bırakarak, direk Arusha’ya geçiyoruz.

 

Arusha, Tanzanya’nın en büyük şehirlerinden bir tanesi. Buranın pazarını fotoğrafladıktan sonra Safari’de ilk durağımız olacak olan Lake Manyara’ya doğru yola çıkıyoruz.

Burası Tanzanya’daki en önemli 3 parktan bir tanesi. Mamela Lake’in kıyısında olması açısından da çok güzel manzaralara sahne olan bir park. Bu arada park dediğime bakmayın, adı park ama kendisi Konya ovası büyüklüğünde 🙂

Safari otelleri çok farklı ve çok güzel. Büyük çadırların içerisinde, banyonuz, salonunuz ve balkonunuzun dahil olduğu her türlü lükse sahipsiniz. Sizden istenilen sadece odanızdan dışarı çıkarken haber verip, biri gelmeden kesinlikle çıkmamanız !

Zira Aslanlar etrafta cirit atıyorlar !…

Siz telefonla haber veriyor ve bir korucu elinde mızrak ile geliyor ve sizi odanızdan alıp, Restoran’a götürüyor ve sonra geri getiriyor.

Biz bunu önceleri işin marketingi olarak değerlendirmiş ve abartılı bulmuştuk. Fakat bir İngiliz ailenin çocuğunun çadır önünde oynarken aslanlar tarafından öldürüldüğünü öğrenince, seve seve ciddiye aldık 🙂

Öte taraftan, odanıza giderken, zebraların, antilopların önünüzden geçtiğini görmek veya yemek yerken Restoran’da tam arkanızda bir Zürafanın görüntüsü paha biçilmez ve kolay kolay anlatılamaz.

Arusha’da en çok gördüğümüz ve fotoğrafladığımız hayvanlar; Zebra, Antilop, Bufalo, Fil ve Zürafa… Ayrıca bir sabah gün doğumunda kalkıp, Lake Manyara kıyısına giderek binlerce flamingo ve daha bir çok adını bilmediğimiz kuşları fotoğraflamak, rüya gibiydi.

 

Fotoğraflama bakımından en zoru kuşlar olmasına rağmen, Afrika’daki rengarenk onlarca çeşit kuş sizi büyülüyor..

Bir ara kendimizi kuşlara öyle bir kaptırmışız ki, kendimizi acaba kuş fotografçısı mı olsak diye sorgulamadan geçemedik.

Kuş fotoğraflamak  ve net yakalamak gerçekten çok zor. Niko burada tecrübesi ile öyle güzel kareler yakaladı ki, sinirden delirdim ! 🙁

Ama en unutulmaz anımız ise, rehberimiz çok uzaktaki bir ağaçta çok az rastlanan bir baykuşa rast geldi ve durarak fotoğraflamamızı istedi. Fakat biz ağacın dibine kadar gelmemize rağmen bir türlü göremedik !… Nice zaman sonra Niko rehberin direktifleri ile görmeyi başarabildi. Ben ise hala görememiş ve sinir içerisinde Niko’ya nerede diye sorduğumda sevgili arkadaşımdan aldığım cevap : “Dalda” … 🙂

Ne diyebilirim ki ?! 🙂​

 

Lake Manyara’dan sonraki durağımız Serengeti.

Serengeti yolculuğu çok zahmetli, uzun ve çok meşakkatli olsa da, tam Serengeti girişinde yol kenarında taşın üstünde yatan ve bize sadece 10 metre mesafeden harika pozlar veren Çıta’yı fotoğraflamak, tüm yorgunluğumuz alıyor ve nefesimizi kesiyor.

Böylesine vahşi hayvanlara bu kadar yakın olmak, hatta zaman zaman göz göze gelmek inanılmaz heyecan verici bir olay.

Aslında bu hayvanlar sizi hiç iplemiyor 🙂

Biz hayvanların bizi pek iplememesini bayağı bir abartarak, diplerine kadar girerek şaka gibi selfiler çekmeye başladık.

Zürafa selfisi sanki arkamızda bir tablo görüntüsü veriyordu.

Fakat bu selfilerin içinde biri varki, belki o selfi uğruna ben şu anda hayatta olmayacaktım !

Leopar arayışımız sırasında yolun hemen yanında gölgede uyuyan aslanlara denk geldik. Öğle sıcağında, gölgede uyuyan aslanlar tamamen kendinden geçmiş ve dinleniyorlardı. Bu anı selfi ile ölümsüzleştirmek için yanları açık aracımızın içinden bayağı bir kafayı dışarı çıkararak bir çok selfi aldık. Fakat tam hareket edeceğimiz sırada aslında yol kenarında yatan 3 aslana ek olarak bir tanesi de yolun üst kenarında otların arasında yatıyor ve şaşkın şaşkın bizi seyrettiğini fark ettik ! Aramızda 1-1,5m mesafede olan ve sadece oturduğu yerden bir pençesi ile kafamı götürebilecek bu aslan ile göz göze geldiğimde yaşadığım korkuyu size anlatamam !…

“Çocuklar, camdan sarkmayın” lafı var ya, meğerse ne kadar doğruymuş…  🙂

 

Bu arada tüm safari boyunca kullandığımız araç Toyota Land Cruiser Jeep. Fakat bildiğiniz lüks şehir modelinden değil. Daha uzun, yanları açık ve tam bir teneke ! Ama inanılmaz dayanıklı. Şoförün dediğine göre, diğer tüm dört çekerler Land Rover, Range Rover falan iki günde pert oluyormuş. Koca koca taşların üzerinde nasıl hızlı ve dayanıklı gidiyor, şaşmamak elde değil.

Bu Jeep’lerin bir diğer özelliği de üstleri açılıyor ve yan camları da full açıldığından fotoğraf açısından çok kullanışlı. Tabii, vahşi hayvanları beş on metreden fotoğraflarken, etrafın açık olması başlarda insanı çok huzursuz edip, korkmanıza sebep verse de daha sonra alışıyor ve anın keyfini çıkarıyorsunuz.

Serengetide’ki Kati Kati kampımız sırtını bir yamaca vermiş, önünde uçsuz bucaksız Serengeti bozkırının görüntüsünde kurulmuş ve tam önünde koca bir kuru ağacın yer aldığı, bir çadır kamp. Buradaki çadırlar daha küçük ve Lake Manyara’ya göre daha ilkel.

Tuvalet ve duşunuz yine çadırın içinde ama duş almak istediğinizde yarım saat önce haber veriyorsunuz suyunuz hazır olduğunda bir görevli çadırın arkasında ip ile su kovası çekiyor. Daha çok su istediğinizde bağırmanız gerekiyor 🙂

Bir birinizi görmeseniz de, yıkanırken birinin yarım metre mesafede size su döküyor olduğunu bilmek değişik bir duygu ! 🙂

Burada çadır uykusu çok enteresan, bin bir türlü hayvan sesi eşliğinde uyuyorsunuz ve bazıları size çok yakından geliyormuş gibi geliyor. Belki de gerçekten çok yakın !

Öyle ki, bir sabah balon safariye gideceğimizden çok erken kalktığımızda, çadırın fermuarını açınca gece karanlığında karşınızda 3 çift göz ile burun buruna geldiğinizdeki nabzınızın kaça çıktığını ve fermuarı nasıl jet hızı ile kapadığınızı siz düşünün. Görevliyi çağırıyorsunuz ve daha sonra birlikte yürürken, o 3 çift gözün Aslan değil de 3 Antilop olduğunu anlayınca hissettiğiniz rahatlamayı anlatmaya kelimeler yetmez …

 

Balon Safari

Serenghetti’de bir adet Balon Safari almıştık. Sabahın dördünde kalkmak, uzun bir araba yolculuğu sonunda balonların kalkacağı yere ulaşmak ve balon kapasitesinin 12 kişi olduğunu görmek; açıkçası acaba boşuna mı aldık bu balon turunu ve paralar boşa mı gitti ? diye sorgulamadan edemedik. Fakat, balon günün ilk ışıkları ile havalanıp, Serengeti’nin uçsuz bucaksız bozkırlarında süzülmeye başlayıp da, altınızda bir çok hayvanın koşuştuğunu  görmek inanılmaz keyifli. Bu güzel deneyim bize ne iyi etmişiz de yapmışız dedirtti. Bu arada Serengeti dünyadaki en önemli 4 Balon gezisinden biri. Diğerleri; Kapadokya – Mısır Nil nehri – Myanmar …. Bunlardan ikisini tamamlamış ve hatta Myanmarda hava şartları nedeni ile üçüncünün kapısından dönen biri olarak, kendimi bu konuda çok şanslı hissettim.

Balon gezisi muhteşemdi ama indikten sonra sapsarı bozkırda, büyük bir ağacın altına hazırlanmış uzun masalarda şampanyalı kahvaltı keyfi inanılmazdı. “Butler” ların karşıladığı, büyük bakır kaselerde ellerinizi yıkadığınız, şampanyanın ikram edildiği ve en güzeli de sadece 3 tarafı paravan ile kaplı ve Serengeti manzaralı tuvaletlerde ihtiyaç giderdiğiniz kahvaltı organizasyonu kesinlikle Safari’nin en unutulmaz anlarından bir tanesiydi.

 

Aslan ailesi – Jeep’imizin gölgesinde​

Lake Manyara’da hiç aslan görememiştik.

Oysa Serengheti, daha başlangıcında bizi Çıta ile karşılayıp, balondan aslan ve vahşi kedi ile selamlayıp daha sonra bol bol aslan ve hatta daldan dala atlayan leopar manzaraları ile ile unutulmaz kareler sundu.

Serenghetti’nin unutulmaz 3 anını anlatmam gerekir ise ;

 

1 – Büyük bir Aslan ailesinin Jeep’imizin gölgesinde dinlenmesi ve bu vahşi hayvanlar ile aramızda sadece 1 metre var iken göz göze gelmemizdir.

Sabah gün doğumu sonrası, rehberimizin büyük tecrübesi ile bir Aslan ailesine rastladık. Biz büyük bir heyecan ile fotoğraflarını çekmeye çalışırken, Aslanlar yerlerinden kalkarak bize doğru gelmeye başladılar. Bu arada Jeep’imizin de açık olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum !

Tam dibimize kadar gelip Jeep’in gölgesine uzandılar. 1 metre mesafede vahşi aslanlar ile yan yana olmak, göz göze gelmek insanın bir yandan kanını dondururken, bir yandan da adrenalin içinde yükselmenizi sağlıyor..

Tam bu sırada uzaklardan bir erkek aslan belirdi ve kükreyerek yanaşmaya başladı. Onun sesine tüm aslanların ayağa kalkması ve baba aslanın tek tek hepsi ile sanki insan gibi yanak yanağa birbirlerini selamlamaları muhteşem bir andı. Tek kalkmayan ve selamlaşmaya karşı aksi bir tepki veren ise bir dişi aslan oldu. Tabii ki biz de onun muhtemelen eşi olduğuna karar verdik 🙂

 

2 – Çiftleşen Leoparlar

Safari’de en büyük hedef “Big 5” denilen en önemli beş büyük vahşi hayvanı görmek – Aslan & Fil & Leopar & Gergedan & Bufalo. Biz çok şanslıydık ve bu beş tanesinden gergedan hariç hepsini defalarca görme ve çok yakınından fotoğraf çekme şansına sahip olduk.

Aslanlar tam bir aile gibi yaşarken, Leoparlar tamamen tek başlarına yaşıyorlar ve sadece yılda bir kez çiftleşmek için 4 – 5 gün bir araya geliyor ve daha sonra tekrar ayrılıyorlar. Kaya aralarını tercih ettiklerinden dolayı da kolay görüntülenebilir hayvanlar değiller maalesef.

Bir gün yaklaşık 3-4 saatlik bir aramadan sonra bir kayanın arkasında uyuyan bir leopar bulma şansımız oldu.

Çok ufak bir kısmı gözüktüğünden, orada beklemeyi ve ne olursa olsun kalktığında fotoğraflama kararı verdik.

Ve bu kararımızda da ne kadar haklı olduğumuzu;  leoparımız, kalkarak ve hatta dişisi ile tam önümüzdeki kayalıkların önüne kadar gelerek kanıtladı. Hatta bununla da kalmayıp, genç dişinin yaptığı muhteşem kurlar neticesinde yaklaşık 25-30 metre mesafede defalarca çiftleştiler.

Bu o kadar az rastlanan bir deneyimmiş ki, Tanzanya doğumlu ve 15 senedir safari rehberliği yapan rehberimiz bile, böyle bir şeyi hayatı boyunca hiç görmediğini ifade etti.

Çiftleşmede defalarca dememin sebebini anlatmam lazım. Zira dişi leoparın 10-15 dakika kur yapması sonrası birleşme sadece 10-15 saniye sürüyor ve erkek leoparın inanılmaz yüksek volümdeki kükremesi ile son buluyor. Yine yaklaşık 10-15 dakikalık dinlenme sonrası kur tekrar başlıyor ve bu ritüel mütemadiyen tekrar ediyor. Biz o gün tam 7 kez şahit olduk ve bini geçen fotoğraf karesi ile bu unutulmaz anın heyecanını doya sıya yaşadık ve en az leoparlar kadar bitkin düştük ! 🙂

Unutmayın ki, bu sadece yılda bir kez olan bir olaymış.

Tabii, bir de Niko ile aramızda kaplan mı ? Aslan mı ? tartışması var ki, o bambaşka bir makale konusu 🙂

 

3 – Dalda yatan Leopar

Bu şanslı günün devamında dalda yatan bir leopar daha görmek ve hatta tam ters ışıkta bir başka leoparın daldan dala atlamasının an fotoğrafını çekmek fotoğrafçılık adına hazların en büyüğü.

Hele yanınızdaki arkadaşınız o  anı fotoğraflayamadıysa ve siz de ona “üzülme, çekilmişi var !…” diyebiliyorsanız, işte o an günün tüm yorgunluğu alıyor ve keyfinize diyecek olmuyor. Reha 1 – Niko 0 🙂

Gerçi canım arkadaşımın hakkını yemiyeyim, kuşlarda fena fark atmışstı bana ! 🙂

Bu arada “Hani Leopar çok az görünüyordu ? Dört tane görmüşsünüz !” demeyin, bu gerçekten büyük bir şans.

Safariye giden bir çok kişinin en çok göremediği hayvan Leopar.

Safari fotoğrafçılığı, tıpkı avcılık gibi. Çekmediğiniz hayvan var ise, ona kitleniyor saatlerce jeep üzerinden giderek arıyorsunuz.

Bulduğunuz ve istediğiniz kareyi de yakalayınca sizden mutlusu yok !

 

Ağaçlar

Safari, bence sadece hayvanlar değil.

Gün doğumu ve gün batımlarında size muhteşem manzaralar sunan devasa ağaçlar da en az hayvanlar kadar etkileyici !…

Baobab ağaçlarının heybeti, günün farklı saatlerinde diğer Afrika ağaçlarının oluşturduğu manzaralar beni tam anlamıyla kendimden geçirdi ve büyüledi…

Gün batımında, kampınızın önünde yaktığınız büyük bir ateşin etrafında whisky’nizi  yudumlarken bu şahaser ağaç manzarasını seyretmek çok büyük bir keyif.

Şimdi tekrar orda olmayı çok isterdim !

Bilgisayar ve Hard Disk şart, çünkü ben Safariden 16,000 fotoğraf ile döndüm.

Kaybolsalardı ne durumda olurdum bilemiyorum !

 

Ngorongoro Krater

Safari’de üçüncü durağımız Ngorongoro Krater. Buraya giderken yolun kenarından Ngorongoro krateri gördüğünüzde büyülenmemeniz mümkün değil !

Deniz seviyesinden 1800 metre yüksekte olan bu volkanik krater toplam 8,292 Km2 bir alanı kaplıyor. Bir ucundan diğer ucu 20 Km uzunluğunda ve kraterin derinliği 600 metre.

Yukarıdan baktığınızda, su yolları, çok değişken bitki örtüsü ile size muhteşem bir manzara sunuyor.

Büyük göç zamanı bu krater göç eden on binlerce hayvan ile adeta kaplanıyor ve toprak gözükmez hal alıyormuş. Hatta bu dönemde özel izinle jeep’iniz ile off road yapabilirseniz, göreceğiniz manzaraya ve çekilebilecek fotoğrafları düşünemiyorum !

Off Road konusunu da deyinmem gerekir ise; her ne kadar jeep’iniz zaten dört çeker olsa da, hayvanları korumak ve onların yaşam alanına müdahale edilmemesi için jeep’lerin patikaların dışına çıkması yasak. Dolayısıyla dümdüz bir alanda dahi zaman zaman hayvanın yanına gidemiyor ve sadece uzaktan görüntüleyebiliyorsunuz.

Aynı durumu çok yorucu Serengetiyolu için de düşünmüş ve neden bu yolu yapmıyorlar diye sormuştuk. Cevap çok basit ve şok edici !… Yapsalar ve safari bir çok binek araba ile dolsa, bu keyif olur mu ? 🙂

Krater, denizden 1800 metre yüksekte olduğu için oldukça soğuk bir bölge.

Genelde Safari, gündüz çok sıcak ve akşamları soğuk oluyor. Fakat Ngorongoro hepsinden daha soğuk bir bölge. Ngorongoro’nun bir diğer özelliği de yapılan arkeolojik çalışma neticesinde ilk insanoğlunun buradan çıktığı söylenmekte. Bu bulguların yer aldığı bir müze de var.

Ngorongoro’da göremediğimiz gergedan’ı görmek ve fotoğraflamak istedik. Fakat boynuzlarının cinsel gücü arttırdığı söylendiğinden maalesef bu hayvanlar öldürülerek, adeta soylarının yok olma noktasına gelmiş ve Ngorongoro’da sadece 33 adet gergedan kalmış. İki gün boyunca çok arasak da maalesef göremedik. Her ne kadar, tepeden yaklaşık 2-3 km ötedeki siyah noktaya rehberimiz gergedan demiş olsa da  ! 🙂

Bir akşam üzeri, otelimize dönüş yolunda jeep’imizin tekerleğine bir taş kaçtı. Çıkardığı sesin rahatsız ediciliği ve olası bir zararı önlemek için yolda durarak çıkarmaya çalıştık. Klasik Türk erkek dayanışması bakımından Niko ile Ben de inerek rehbere yardım etmeye yeltenince, rehberimizde bir şaşkınlık ve acil arabaya binin komutu ile karşılaştık. Birbirimize ” Ya bu aslan çıkar, seni kapar muhabeti de çok abardı ! Tam bir safari efsanesi olmuş, turiste pazarlıyorlar !” diye laflıyorduk. Fakat yola çıkmamızın beşinci dakikasında, sık ağaçların arasından bir Bufalonun önümüze atlayıp, göz göze gelmemiz inanılır gibi değildi. 5 Dakika evvel ettiğimiz yorumları düşününce Niko ile göz göze gelip şaşkınlıktan ağzımız açık kaldı!

 

Serengeti – Lake Mayanmara – Krater farkı

Tanzanya’da Safari yaparken, bu üç merkeze de gitmek lazım. Zira Lake Myanmara yemyeşil bitki örtüsü,  ağaçları ve gölü ile bambaşka bir dokuda. Burası Filleri, Zürafaları ve Flamingoları ile süper bir belde. Serengheti ise Safari’nin kalbi… Sap sarı ve uçsuz bucaksız bir ortam ve aslanlar, leoparlar ile tam bir Safari şöleni. Ngorongoro ise, sadece krater yapısı ile bambaşka bir doğa ve farklı hayvanlar. Düz bir ova olması bakımından özellikle aslanlardan kaçan Antilop, Wildebeest (Yaban öküzü), zürafalar ile dolu bir cennet. Tabii göletlerdeki hipopotamları da unutmayalım.

Hipopotamlara ayrı bir yer açmak lazım. Afrika’da hangi vahşi hayvan saldırısı sonucu en çok insan ölüyormuş ?

Diye sorsam, eminim hipopotam aklınıza en son gelen hayvanlardan biri olur !…

Biz de çok şaşırdık ama özellikle sabah suya giderken önüne ne çıkarsa öldüren bir hayvanmış. Ağzını da tam 180 derece açabildiğinden hiç bir hayvan yaklaşamıyor.

Tonluk cüssesi ile bu hayvanın vejetaryen olması da ayrıca çok tatlı 🙂

Safari ‘de en büyük soru işaretleri ; Ne zaman gidilmeli ? Nereye gidilmeli ? Tanzanya mı ? Kenya mı ? Büyük göçe mi gitmeli ?…

Ne zaman gidilmeli konusu tamamen büyük göç ile ilgili. Peki büyük göç ne ?

Hayvanların çoğu vejetaryen ve etraftaki otlar ile besleniyorlar. Sadece yırtıcı kedigiller etobur ve onlar başka hayvanlara saldırıp öldürüyorlar. Zürafa, gergedan, fil, bufalo gibi hayvanlara saldırmaya pek cesaret edemediklerinden ilk hedefleri Antilop, Zürafa ve Wildebeest.

Bu hayvanlar da, uzaktan Aslanı görebilmek ve zamanında önlem almak için sık ağaçlar arası yerine düz kırsal bozkırlarda otlanarak besleniyorlar. Hatta otların çok kısa olması lazım ki, Aslan saklanamasın. Yağmur mevsimine göre de, otlar kurudukça yağışların kuzeye doğru gitmesi ile bu hayvanlar da yeşil bitki örtüsünü takip ederek kuzeye Kenya’ya doğru hareket ediyorlar. İşte buna da büyük göç deniyor. Bunların sayısı özellikle Ngorongoro da on binler ile ifade ediliyor ki, o an gerçekten muhteşem olmalı.

Fakat şunu da belirtmeliyim Fil, Zürafa, Bufalo, Aslan, Hipopotam, Leopar gibi hayvanlar göç etmiyorlar.

Büyük göçün en sonunda Kenya’nın Mara nehrini geçmeye çalışırken Aslan, Leopard ve Timsahlara yem olmaları ise çok üzücü, vahşi olsa da Safari için en önemli anlardan birini oluşturuyor. Muhtemelen muhteşem fotograflar sunuyordur !

Bu bizim ilk safarimizdi ve çok memnun kaldık. Tabii ki, ikinci kez gitsem bu sefer Büyük Göçü veya Kenya’yı yapmak isterim ama hangisi en iyisi diye bir yorumda bulunamayacağım. Sadece Serengeti ve Tanzanya’nın beni büyülediğini söylemeliyim.

 

Tanzanya deyince, yerel halkı olan Masai yerlilerinden bahsetmeden olmaz.

Genelde kırmızı ve mavi giyinmelerinin nedeni olarak da, Aslan’ın kırmızı giyene saldırmadığını, mavinin de sinekleri kaçırdığına inandıklarından tercih ediyorlar. Gerçi biz fotograf çekerken bir çok sinek vardı ama Aslan konusuna bir şey demiyeceğim, Aslan’a rastlamadık 🙂

Köylerinin etrafı, vahşi hayvanlardan korunmak için  sivri ağaç dalları ve dikenler ile oluşturulan çitler ile çevrili.

İçeride ise hayvanları için ayrı bir kafes bölge var. Evler ise, toplam 3-4 metre kareden oluşan ve tamamen çamur ile kaplanmış barakalar. İçerisinde bulunmak gerçek anlamda klostrofobik ! Ve bu küçücük yerde bir aile odası, bir de çocuk odası var. Tamamen yere serilmiş hayvan postu üzerinde uyuyorlar.  Mutfak ise, yerde yakılan ateş üzerinde sadece bir adet tencere ! Fakat kadınların takıları ve süsleri inanılmaz 🙂

Bu devirde nasıl böyle bir yaşam olabilir diye sorgulamadan geçemiyor insan !

Ayakkabıları ise çok enteresan, eski otomobil lastiklerini kesip, iple bağlayarak ayakkabı olarak kullanıyorlar.

Ben bunları kendileri yapıyor diye düşünürken, pazarda satışını gördüğümde çok şaşırdım !

Fakat tabii ki, köylerinin en etkileyici yeri çocuklar için kurdukları okulları.

Burası da çocukların vahşi hayvanlara yem olmamaları için sivri dallardan oluşan bir kafes biçiminde.

Okulun dışarında, hapisteki çocuklar gibi bir algı oluşturması çok ironik ve aynı zamanda da çok üzücü.

Fakat istedikten sonra ne şartta olunursa olunsun eğitim alınabiliniyor.

Ngorongoro’da kaldığımız otelimiz gerçekten muhteşemdi. Ve Otelin kendi kahve plantasyon tarlaları vardı.

Ücretsiz rehberlik hizmetleri verdikleri turda bize kahvenin hangi aşamalardan geçerek elde edildiğini en ince detaylarına kadar anlatıp, sonunda kahve ikram ettiler. Fakat bu turdan da, keyifli kahveden de, daha güzeli bize bu turu yapan rehberimiz ve kendine has çok özel aksanıydı.

Keyifli dostumuzu, rehberlikten sonra akşam yemek öncesi animasyonda çalgıcı olarak görmek ise, bizler için güzel bir sürpriz oldu.

Biz de bu muhteşem karakteri değerlendirmek isteyerek ertesi gün bir kaç saatimizi onunla köyünü gezerek ve yerel okulu ziyaret ederek geçirdik. Çocuklar gerçekten muhteşemdi. Bize sorular sordular, kendi milli marşlarını söylediler ve bizlere unutulmaz bir anı bıraktılar.

Okul turumuz,  bu sunumdan çok etkilenen duygusal arkadaşım Niko’nun okul müdürüne büyük bir heyecanla okula bağış yapma dileğinde olduğumuz belirtmesi ve sonunda 20 USD vermesi “Ve tamamdır hadi gidelim” demesi ile tamamlandı. 🙂

 

Aslında çok uzun yazmışım.

Safari anlatılmaz, yaşanır…

En kısa zamanda, bu sefer ailem ile birlikte tekrarlamak üzere !