Kapadokya
Adeta bir peri masalı!...
Daha önce fırsat bulup iki kez daha gittiğim bu büyülü mekana, geçenlerde bir dostumuzun düğünü sebebi ile bir kez daha gitmenin mutluluğunu yaşadım.
Fakat Kapadokya öyle gizemli bir yer ki; burada doğa sanatını sizlere her defasında öyle bir sunuyor ki, günün değişik saatlerinde güneşin ışık oyunları ile birlikte peri bacaları ile süslü vadiler size adeta sur Real bir gezegendeymişsiniz hissi vererek büyülüyor.
İnanılmaz manzaranın yanı sıra, yer altı şehirleri, tünelleri, dar sokakları ile Kapadokya insanın zaman ve mekan anlayışını da alt üst ediyor.
Bir de sessizlik…
İstanbul’un gürültülü ortamından sonra, bu doğa harikasında süren mutlak sessizlik insana bir dinginlik veriyor ve zamansız bir derinliğe sürüklüyor…
Bu huzur ortamına, bulunduğunuz pembe, boz ve sarı pastel tonlarda olan binlerce yıllık kaya oluşumlarının doğal manzarasını da eklediğinizde Kapadokya’ya hayran olmamanız mümkün değil !...
Adeta büyük bir şantiye sahası görünümünü alan ve her gün, acele yapılmaya çalışılan yeni bir gökdelen, yeni bir AVM inşaatı içerisinde olan İstanbul’um ve gözü doymaz bir şekilde kapitalist ve maksimalist yaklaşım bir tarafta; yüzbinlerce yıl içerisinde kayaları oyarak peri bacası şekillerinin oluşmasını tasasız ve telaşsız bir şeklide sağlayan muhteşem Doğa’nın gücü ile yıllarca barışık yaşamış, varoluşun minimalistliği ile Kapadokya bir tarafta !...
İnsan ömrünü ve onun bugünkü teknoloji ile yaptığı “muhteşem” yapıların hayatta kalma sürelerini de düşünüp, peri bacaları ile kıyasladığınızda aslında ne kadar gelişirsek gelişelim, doğa ve tarih karşısında ne kadar aciz kaldığımızı ve asıl olanın doğal güzelliğin kendisi olduğunu ve onu olduğu gibi korumak gerektiğini burada insan daha iyi anlıyor.
Belki buranın bizi büyülemesi ve için için “keşkeler” ile sürekli yaşamımızı sorgulamamızdan mıdır nedir bilemedim ama sadece son 25-30 yılda İstanbul’un ne kadar da değiştiğine şahit olan biri olarak; yüzbinlerce yıldır bu toprakların değişmemiş ve büyüsünden bir şey kaybetmemiş olmasını takdir etmemek ve şaşırmamak elde değil !...
Oysa bu topraklar; Asurlu tacirler, bin tanrılı Hititler, Frig orduları, Kimmerler, Zerdüşt Persleri, Makedonyalı Büyük İskender, Romalılar, Araplar, Emeviler, Selçuklular ve Osmanlılar olmak üzere bir çok farklı kavmin izlerini taşıyor.
O zamanlar insanlar doğanın yüceliğine duydukları saygı ile, sadece onun sunduklarını değerlendirirmiş. Yani yakıp yıkıp yeniden yapmak yerine, var olan kaya oluşumlarının içine kendi dehlizlerini oyarak, toprak ananın cömertliğine sığınırmış… Ne güzel !...
Kimilerine han, kimilerine ev, kimilerine aş, kimilerine geçit, kimilerine inziva ve tefekkür, kimilerine ayin yuvası olan bu gizemli mağara yerleşkelerinin hala sırları çözülmüş değil. Her kazıdan yeni bir yeraltı kilisesi, tüneli, mahzeni, şaraphanesi, ahırı çıkabiliyor, sanki kayaların derinliklerine yapılan hiç bitmeyen bir yolculuk gibi… Dışardan bakınca bir peri bacası kayasının dehlizlerinde nasıl bir yeraltı yerleşkesinin sizi beklediğini bilmiyorsunuz… İşte bu yüzden Kapadokya her an ve her yerde sürprizlerle dolu yaşayan bir arkeolojik eser.
Bence tarih ile iç içe olup, dokuyu hiç bozmadan yaratılmış, otelden öte bir sanat enstalasyonu olan otelimiz Argos’da dahi yapım aşamasında keşfedilmiş yer altı dehlizleri ve tünelleri var. Bunca yıl otelcilik yapan biri olarak, otel gezisinde yer altı tünelleri, sarnıç ve şaraphaneleri gezmek son derece şaşırtıcı, etkileyici ve keyif vericiydi. Yolunuz düşerse kesinlikle ve kesinlikle Üçhisar’da bulunan Argos’da kalmanızı öneririm.
Kesinlikle bir otel’den öte... www.argosincappadocia.com
Kapadokya’da neler yapılacağını kitaplardan ve internetten kolaylıkla bulabilirsiniz ve bir şehirde yapılması gerekenler, bir kaç olmazsa olmaz dışında genelde fazla ticari ve turistiktir. Fakat aynı şeyi Kapadokya için söyleyemeyeceğim. Zira, Uçhisar’ın kayalara oyulmuş güvercinlikleri, yerin katman katman altına inen Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı şehirleri, Göreme’nin gerçeküstü kaya oluşumları, Zelve’nin şapkalı peri bacaları, Çavuşin’in dev kiliseleri, kilometrelerce uzanan kaya manastır ve kiliseleri ile dolu Ihlara Vadisi, Ürgüp’ün bağları ve benim en beğendiğim Kızılçukur’un kızıl gün batımı… Hepsi doğada büyülenmek, zamanda kaybolmak ve peri masallarında yaşamanız için birbirinden güzel hazine…
Kuru lafa karnımız tok, sen bize yemekten içmekten haber ver derseniz maalesef güzel Restoran tavsiye edeceğim yer sayısı fazla olmamakla beraber, ilk olarak söyleyeceğim Ürgüp’de tarihi bir hanın restore edilerek yapılmış olan MUTİ Restoran. Yaratıcı ve deneysel Türk mutfağı yapan bu başarılı Restoran’da yediğim erik soslu kurutulmuş patlıcanın tadı hala damağımda. Sahibinin rahmetli babasının Galatasaraylı olması da ayrıca bizi evimizde hissettirdi ve abimizi rahmetle andık. Ürgüp’e gitmişken Muti Restoran’ın hemen altında bulunan kuruyemişçilere uğramayı sakın unutmayın. Muhteşem yemişler ve çok farklı çeşitler. Bir kuruyemişçiden ağzına kadar dolu koca iki torba ile çıktınız mı ? İnanın çıkılıyor J
Ayrıca Göreme’de yine tarihi bir konağın restore edilerek Restoran haline getirilen SETEN Restoran. Burada da yöresel yemekler var ve aklıma yer etmiş olanı ise tandırda kabak çiçeği dolması.
Şarap tabii ki Turasan.
Sahibi ve sevgili dostumuz Hasan Turasan’ın önderliğinde gezme şansını bulduğumuz Turasan Şaraphanesi ve tattığımız keyifli ve ödüllü şarapları.
Özellikle Argos Otel için yapılan şarabı bir enfes.
Daha önceki Kapadokya seyahatimde Kapadokya’yı Balondan görme ve gezme şansı yakalamıştım. Tabii ki muhteşem bir manzara olmakla beraber sabah çok erken kalkıp, soğukta balonun şişmesini beklemek ve daha sonrada içinde sıcak hava sağlayan ocaklardan kel olan biri olarak tütsülenmek bu seyahati dışardan göründüğü kadar maalesef keyifli kılmıyor :-)
Ama ne olursa olsun, ister saatlerce yürüyün, ister balonla süzülün, ister bisiklete binin, Kapadokya’da her biri büyüleyici ve mistik deneyimler…
Ama ne olursa olsun, ister saatlerce yürüyün, ister balonla süzülün, ister bisiklete binin, Kapadokya’da her biri büyüleyici ve mistik deneyimler…
Kapadokya’ya tekrar gitmek ümidi ile…