Bologna
City of portici - Revaklar şehri
Promosyon uçak biletleri ile güzel bir hafta sonu kaçamağı yapmak için, gitsek gitsek farklı bir yer olarak nereye gitsek diye düşünerek aldığımız Bologna bileti bize harika bir hafta sonu yaşattı.
Hiçbir beklentimiz olmadan gittiğimiz Bologna bizi sunduğu rafine gurme lezzetleri, Revaklar ile süslü zarif sokakları, mimari sürprizleri, açık antika pazarı ile öyle şaşırttı, yaşayan sokakları ve doğal sıcaklığı ile öyle bir sarmaladı ki, bizi kendine hayran bıraktı.
Tabii ki , Milano, Roma, Floransa ve Venedik gibi İtalya’nın en popüler, turistik ve ünlü şehirleri arasında değil Bologna, ancak tam da bu sebepten daha karakterli, gerçek ve doğal.
İlk gözünüze çarpan Bologna’nın bir Revaklar şehri olduğu. Neredeyse eski şehirdeki tüm binaların önünde, sırtı bağlı bulunduğu binaya dayalı, ön cephesi açık, üstü örtülü, sütunlar ve payelerle taşınan toplamda 60 km ‘ye varan revak geçitler yer alıyor. Hatta bazı revakların yüzyıllık ahşap kolonları mevcut. İşte bu kilometrelerce uzayan geçitler sebebi ile şehrin bir ismi de ‘CITY OF PORTICI – REVAKLAR ŞEHRİ’.
Şehrin, foto grafik açıdan çok keyifli diğer bir yanı da binaların çoğunun kızıl tonlarına boyalı oluşu. Bir çok klasik Avrupa şehri gibi el değmemiş/bozulmamış, modern adı altında çirkinliklerin şehrin ruhuna zarar vermemiş ve masal diyarı gibi olan eski şehrine sahip olan Bologna’da, Roma döneminden yapılar, 12.-14.yy’dan kalma kemerler, kubbeler, destekli tonozlar, Ortaçağdan kalma şehri çevreleyen orijinal surlar, kiliseler ve kuleler hala ayakta ve süper korunmuşlar.
Bu keyifli kızıllık, şehrin ayrıca ‘BOLOGNA LA ROSSA – KIZIL BOLOGNA’ olarak ünlenmesine sebep olmuş. Ancak ‘KIZIL’ lakabı aynı zamanda şehrin Komünist görüş ve eğilimlerine de gönderme yapıyor !
Bologna’nın bir başka bizi şaşırtan özelliği 11. yüzyılda kurulmuş Avrupa’nın en eski üniversitesine sahip olması. Üniversite hala faal bir durumda ve Bologna aynı zamanda scooter’ları ile gezen gençler ile dolu bir Üniversite şehri. Bologna Üniversitesinde dil bilim profesörü olarak 30 yıl çalışmış yazar Umberto Eco, dünyaca ünlü romanı ‘Gülün Adı’nı şehrin bu gerçeğin peşindeki ruhundan aldığı ilham ile yazmış
2000 yılında ‘Avrupa Kültür Şehri’ seçilmiş olan, eğitim ve kültür seviyesi son derece ileri olan Bologna’nın bir ismi de ‘BOLOGNA LA DOTTA – BİLGİLİ BOLOGNA’.
En keyifli yanını sona sakladım… Bologna mutfağı !
Çok saygın bir mutfağa sahip olan bu şehir, Parmesan peyniri, Parma jambonu, tortellini ve lasagna, dünyada “Bolognes” sos olarak bilinen “Ragù sosu” gibi İtalya’nın dünyaca ünlü gastronomi lezzetlerinin yaratıcısı. İşte bu sebeple şehrin bir başka lakabı ise ‘BOLOGNA LA GRASSA – ŞİŞMAN BOLOGNA’.
Jambonların asılı olduğu, çeşit çeşit peynirlerin sergilendiği şarküterilerden, harika pasta hanelerine, sokak arası Trattoria restoranlarından, gurme lezzetler sunan Michelin restoranlarına her biri birbirinden güzel ve lezzetli deneyimler. Bence Bologna’nın diğer İtalyan şehirlerinde olduğu gibi, tek kötü yanı sizde sürekli yemek ve harika şarapları, grappa’ları içme hissi yaratması ve sadece hafta sonu için bile gitmiş olsanız en az 1-2 kilo alarak dönmeniz 🙂
Bologna’nın en otantik ve tipik caddesi Via Drapperie. Balıkçı, şarküteri, Enoteca (Şarap barları) çiçekçi, manav ve pastanelerin yer aldığı bu sokak dükkanların dekoru ve tabelaları sanki geçmişte yaşayan bir hazine. Ayrıca çeşitli şarap dükkanlarından bardağınızı alıp, keyfinize göre şarküterilerden alış veriş yapıp kendinize mükellef bir ziyafet çekeceğiniz Mercado di Mezzo yemek çarşısı da unutulmaması gereken yerlerden.
Tavsiye edebileceğim bazı yeme & içme adresleri ;
Keyifli bir pasta için – Pasticceria & Caffeteria Santo Stefano,
Kahve molası için – Mokarabia Cafe, Strada Maggiore
Veya La Bottega del Caffè, Via Orefici
Geleneksel Bologna lezzetleri sunan harika bir öğle yemeği adresi Ristorante Grassilli – Via Luzzo
Keyifli bir akşamüstü şarap keyfi için – Cantina Bentivoglio
Gurme akşam yemeği için -Al Pappagallo, Piazza della Mercanzia
1903’den beri servis veren harika bir Trattoria – Ristorante Donatello, Via Augusto Righi
Akşam yemek sonrası gitmek isterseniz, Bologna’nın efsanevi caz kulübü Caz Bar: Cantina Bentivoglio, Via Mascarella, 14
Yürüyerek rahatlıkla keşfedilebilecek kadar düz ayak olan Bologna, Piazza Maggiore’yi merkezine alan dilimlenmiş bir pizzayı andıran sokak planına sahip. Daha çok bisiklet ve scooter gördüğünüz bu şehir, efsanevi Lamborghini arabaları, Ducati motorsiklerleri ve de daha yeni üretimi yakınlardaki Modena’ya taşınan Maserati otomobillerine ev sahipliği yapıyor. Hatta havaalanında indiğinizde free shop ‘da iki adet lamborghini ile karşılanmak oldukça şaşırtıcı ve bir o kadar da güzel.
Roma döneminden kalma forum meydanı olan Piazza Maggiore, şehrin en önemli kilisesi olan Basilica di San Petronio’ya ev sahipliği yapıyor. Aslında hiç tamamlanmamış bu kilise Bologna’nın dini iktidardan uzak kimliğinin güzel bir göstergesi. Bu meydanda günün her saatinde keyifle zaman geçirebilirsiniz, ister sabah espresso keyfi, ister akşamüstü güvercinleri seyrederek güzel bir grappa veya martini ile… Biz çok keyif aldık !
Zeynep ile birlikte en keyifli günlük gezimizi ise, Cumartesi günü Via San Vitale ‘de kurulan açık hava antika pazarında yaptık. Ayrıca buradan keyifli Moreno cam vazo ve aplik almak da seyahatimizi unutulmaz kılan anılarımızdan oldu.
Revak ustalığının doruğunu görmek ve biraz da eski şehirden uzaklaşmak isterseniz, şehir surlarını Santuario di San Luca manastırı ile bağlayan, 3 km boyunca zig zag yaparak tırmanan 666 kemerden oluşan Portico di San Luca’dan gitmenizi tavsiye ederim. Fakat çok önemli bir bilgi, taxi ile manastıra çıkıp, daha sonar yürüyerek aşağıya inmek en rahatı. 🙂
Şehre nazır bir tepenin üzerinde konuşlanmış Santuario della Madonna di San Luca, size hem eski hem de yeni şehri gözler önüne seren muhteşem manzaralar sunuyor. Kilisenin çok eski ve ünlü Meryem Ana resmi Unesco koruması altında. Biz gezerken bu kilisenin tadilat ‘da olması bu güzelliği tam anlamıyla yaşamamıza maalesef engel oldu.
Konaklama olarak Grand Hotel Majestic’de kaldık. Çok klasik bir otel ama super bir lokasyona sahip.
Kırmızı kadifeler ile barok dizayn otel odasında kendinizi Kral ve Kraliçe gibi hissediyorsunuz :-))
Bologna, Milano’ya sadece bir saat, Venedik’e bir buçuk saat ve Floransa’ya ise sadece 45 dakika uzaklıkta. Fakat bence seyahat programınızı hiç bir diğer şehirle birleştirmeden sadece Bologna olarak yapın ve bu güzel Kızıl, Bilgili, Şişman Revaklar şehrini doya doya yaşayın derim…
Gezmek ve yer değiştirmek akla yeni bir dinçlik getirir…
Seneca