Unesco tarafından koruma altında olan ve 2000 yıllık geçmişi olan pirinç tarlalarına ulaşmamız kiraladığımız 4 çeker ile yaklaşık 8 saat sürdü. Fakat Galatasaraylı grupla seyahat etmenin en güzel yanı bu, 8 saat harika muhabbet ve bol kahkaha sayesinde yol insana sanki yarım saat gibi geliyor. Ülkeyi ve Galatasaray’ı kaç kere kurtardık anlatamam 🙂 Oysa yol, hiç bitmeyen ve sollamaktan delirecek gibi olduğunuz tricycle’lar ile dolu ve 4 çeker olmasa gidilemeyecek bir durumda olmasına rağmen.
Bu bölge 3 ayrı şehirden oluşuyor ve Unesco’yu gerçekten tebrik ediyoruz, öyle güzel korumuşlar ki 2000 yıl olmasa da, gerçekten 100 – 200 yıldır hiç değişmemiş durumda ! 🙂 Buna en çok da kaldığımız “lodge” yani kulübeyi örnek verebilirim.
Arabayı bıraktıktan ve yanımıza sadece fotoğraf makinelerimizi alarak orman içinde yarım saat tırmandıktan sonra Batad’a ulaştığımızda karşımıza çıkan manzara gerçekten nefes kesiciydi ve harika fotoğraf kareleri verdi.
Fakat kalınan yerde ne banyo, ne elektrik ne de her hangi bir medeniyet olmamasına rağmen, bizlere oldukça zor ama çok değişik ve unutulmaz bir deneyim sundu. Fotoğraf tutkunuysanız muhakkak ama değilseniz pek zorlamayın derim.
Bu bölgede bir önemli yer de Sagada.
Burası özellikle sarp kayalara asılı tabutları ile meşhur. Bölgenin zenginleri öldükten sonra tanrıya daha yakın olabilmek için tabutlarını bu dik kayalara astırmışlar. Gerçekten çok farklı ve görülmeye değer bir yer.
Fakat işin ilginç yanı, buraya ulaşmak için oldukça yürüyor ve bayağı aşağıya doğru yol alıyorsunuz. Karşınıza çıkan sarp kayalar ise yaklaşık 60-70 m yüksekliğinde. Yani aslında inmeye başladığınız yer ile aynı seviye denilebilir ! Neyse biz inanan zenginleri üzmeyelim. 🙂
Fotoğrafçılar için, gün doğumu ve batımı çok özeldir. Bu seyahatimizde 5 sabah erken kalkıp, gün doğumu çekmek istedik ama maalesef bulutlar izin vermedi.
Fakat en değişik anımız, Sagada’da gün doğumu için tırmanarak gittiğimizde sabah saat 05.30 da buraya bizden evvel yüzlerce Filipinlinin gelmiş ve bekliyor olduklarını görmekti ! İnanın fotoğraf çekecek yer bulmak bile çok zordu.
Bu arada Filipinler oldukça dindar bir ülke ve koyu Katolikler. 1521 yılında Ferdinand Magellan ülkeyi İspanyol sömürgeliğine katmış ve o tarihte başta olan Kral II. Felipe onuruna da bu adalar topluluğuna Filipinos adını vermiş. 300 yıl boyunca İspanyolların sömürgeliğinde kalan ülke de Katolik inanış çok yaygın ve kuvvetli. Hatta öyle ki, boşanma yasak olduğu için evlenmeyen ve “single” olarak birliktelik sürmek oldukça yaygın. Demek bazı yasaklar insana doğruyu bulduruyor. 🙂
Mimari açıdan İspanyol mimari ve Koloniel evlerin bolca olmasına rağmen pek fazla İspanyol etkisini, İspanyolca isimleri göremiyorsunuz. Yerel lisanın yanında İngilizce resmi lisan. Tüm tabelalar, bildiriler İngilizce ve çocuğundan yaşlısına kadar herkes İngilizce konuşuyor.
Bunun sebebi de İspanyolların sömürgeliğinde İspanyollar Filipinlilerin okumasına izin vermiyorlarmış. Ta ki Amerika’nın Filipinleri, İspanyollardan 20 milyar dolara satın almasına kadar. Zenginlerin ada alması gibi !… 🙂
Adaya eğitim ve tabii ki İngilizce de bu şekilde geliyor. Daha sonra 19.YY da 1,5 milyon Filipinlinin öldüğü bağımsızlık savaşı ile bağımsızlıklarını kazanıyorlar ama resmi lisan İngilizce olarak kalıyor.
Filipinlilerin bir başka savaş başarısı da II. Dünya savaşında Japonları yenmeleri. Biz Dünya savaşını hep Avrupa olarak okuduğumuzdan, bu bölgedeki ve oldukça sert geçen savaş ve yaptığı tahribat hakkında maalesef pek bilgi sahibi değildik!
Şu an için Filipinler, başkanlık sistemi ile yönetilen demokratik bir Anayasal Cumhuriyet. Başkan aynı zamanda Başkomutan. Yorumsuz 🙂
Marcoslar seçimi kazanmalarına rağmen, Aquino’nun suikastı sonrası eşinin başa geçmesi ile Halkın Gücü Devrimini yaparak iktidarı ele geçirmesi, Ferdinand & İmelda Marcos’ların ülkeden kaçmalarına neden olmuş. Tabii ki, bir çok rüşvet ve yolsuzluk davası da cabası !… Biz bir tek İmelda’nın ayakkabılarını hatırlıyoruz. 🙂
Fakat konuştuğumuz bir çok Filipinli, Filipin’de ne yapıldıysa Marcos’lar zamanında yapıldı diyorlar. Sonrası açıkçası daha kötü olmuş ve Filipinler’de tüm zenginlik yabancı firmaların ve Amerikalı, Çinli zenginlerin.
Hatta bir yorumda “Marcos zamanında, sadece 1 kişi çalardı, şimdi herkes !..” demeleri oldukça trajikomikti.